Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’nin
ardından izlediğim her film yine bir iz bıraktı, size de böyle oluyor
mu?
Günlük hayatımızda hem ülke gündemi hem de
dünya gündemi açısından baktığımızda çoğunlukla bize korku ve umutsuzluk
aşılayan konulardan bahsediyoruz. Her yerde onları işitiyoruz, her yerde onları
konuşuyoruz. Aslında durum ekolojik olarak da pek farklı sayılmaz, genel olarak
ekonominin ekolojiye tercih edildiği bir dünyada yaşıyoruz.
Peki sürdürülebilir yaşam film festivalinde ne
var? Bildiğimiz ekolojik sorunlar, hava kirliliği, sera gazları, iklim
değişikliği, su kirliliği, su döngüsünün kırılması, toprak kirliliği, GDO ve
kimyasallar, hava, su ve toprak kirliliğinin sebep olduğu sağlık problemleri diye uzayıp gidiyor liste. Hatta
tüm bunların üzerine ilk kez duyduğum kum savaşları ve beraberinde getirdiği
sorunlar da eklendi bu defa. Bir an durup, “Bunu da bilmeyiverseydim, ne olurdu?” dedim
gerçekten, çünkü acı.
Ama bu mümkün değil. Burada başka bir
gerçeklikten bahsediyoruz. Burada doğadan bahsediyoruz, bizden, yaşamımızdan,
yaşamak için gereksinimimiz olan sudan, havadan ve topraktan bahsediyoruz,
gıdadan, nehirden, ormandan, diğer canlılardan bahsediyoruz. İşte bu yüzden bu
filmler, bu festival çok değerli benim için, görmezden gelemem.
İşte bu yüzden, gerçek olan yegane şeyi konu
aldığı için, içinde sadece umutsuzluk ve korku barındırması da mümkün değil.
Çünkü doğa kendi güzelliği, iyiliği ve çözümleriyle geliyor bize. Çünkü doğa
biziz, belki bunu hatırlamaya ihtiyacımız var.
İşte bu yüzden, doğa olduğunu hatırlayan
insanların da hikayeleri var, umut veren. Doğayı anlamaya çalışan, hissetmeye
çalışan insanların da hikayeleri var burada. Bu insanların pek çok kaynağı
yeniden kullanmayı düşündüğü gibi bana da her şeyi yeniden düşünme şansı
veriyor bu seyir. Belki ben de doğanın örüntülerine göre yaşamalıyım diyorum, öğrendiğim
doğrusal yaklaşımların pek çalışmadığını görüyorum hayatımda. Belki de benim
bilmediğim ama ruhumun bildiği başka yasaları var doğanın. Bunu düşünmek bile
bana güven veriyor, kendime güveniyorum, doğaya güveniyorum. Doğaya ve
mucizelerine inanıyorum. Hayatta kalma içgüdüsü olarak kendimi koruma ihtiyacı
gibi doğayı, insanı, canlıyı, cansızı koruma içgüdüm gelişiyor ve bu zamana
yayılıyor, mekana yayılıyor. Sebep sonuç ilişkisini aşıyor, çoğu zaman karmaşık
ama anlamlı bir ilişkiler yumağına dönüyor, başlangıç ve bitişleri aşıyor,
sonsuz bir döngüye dönüşüyor.
Bana bu oluyor işte, ben aynı ben olmuyorum.
Canım yanıyor, heyecanlanıyorum, kızıyorum, umutlanıyorum ama orada kalmıyor
hiçbir şey. Değişiyorum, evriliyorum. Kabul ediyorum, anlıyorum ki bu bir süreç
ve sihirli değnek yok. Adım adım bu yolda yürümeliyim. Çünkü bu tüketmekten
başka bir şey, bu üretmek, türetmek. Hiç bitmeyen, yaşam gibi, sonsuz
döngüde ve akışta olan. Farkında olmalıyız, hepimiz eşit derecede sorumluyuz.
Biliyorum, sihirli değnek yok ama güzel hikayelerin yayılma hızı inanılmaz. Bu yüzden ben farkında olmayı, hayatımda uygulamayı ve güzel hikayeleri yaymayı
seçiyorum :)
Sevgiyle,
Nurdan
Not: Eski festival filmleri http://surdurulebiliryasam.tv adresinden izlenebilir, yeniler de zamanla eklenecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder